Efes Antik Kenti, dünyanın en iyi muhafaza edilmiş tarihi eserlerinden biridir. Avrupa’nın bazı ülkelerinde Efes ile boy ölçüşecek Antik şehirler olsa da, Doğu Akdeniz’de günümüze kadar ayakta kalabilmiş en kapsamlı antik eser olduğu muhakkaktır.
Efes Antik Kenti önceleri Bereket Tanrıçası Kybele kültürüne sahip bir şehirdi. Bu güçlü Tanrıça inancı, İyonya kent devletlerinin etkisi ile Yunan Tanrıçası Artemis Kültüne evrildi. Öyle ki, Artemis’e adanmış en görkemli tapınak; Efes Kenti’nin sınırlarında inşa edildi. Efes Antik Kenti’ne günümüzdeki şöhretini kazandıran da, bu muhteşem Artemis Tapınağı‘nın tarihteki varlığıdır.
Günümüzde ne yazık ki, tapınaktan geriye çok az şey kalmıştır. Ancak Artemis Tapınağı’nın heybeti ve tarih boyunca Efes halkının ona bağlılığı efsane olmuştur.
Kuruluşu MÖ. 6000 yıllarına dayanan Efes Antik Kenti, farklı dönemlerde Roma, Yunan ve Türklere ait bir antik kent olmuştur. İçerisinde Artemis Tapınağı, Meryem Ana Evi ve Ashab-ı Kehf gibi yapıtları bulunduran bu olağanüstü eser İzmir’in Selçuk ilçesinde yer almakta ve Türkiye’nin en önemli turistik yerleri arasında bulunmaktadır. Efes, Helenistik ve Roma dönemlerinde en parlak zamanlarını yaşamıştır. Roma imparatoru Augustus zamanında Asya Eyaleti’nin başkenti olarak nüfusu 200.000 kişiye ulaşmıştır.
Doğu ile batı arasında bir kapı vazifesi gören Efes aynı zamanda önemli bir liman kentiydi. Bu özelliği Efes’in o dönemde önemli bir ticaret ve politik merkez olmasını sağlamıştır. 2015 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilmiştir.
Bunun yanında Anadolu’nun eski tanrıça geleneğine dayalı olan Artemis kültürünün en büyük tapınağı da Efes içerisinde yer almaktadır. Tarihte ve günümüzde çok önemli bir yere sahip olan Efes, Herakleitos, Artemidoros, Hipponaks, Zenodotos ve Soranos gibi ünlü isimleri yetiştirmiştir.
Efes Antik Kenti Nerededir?
Efes, İzmir’in Selçuk ilçesinde bulunmaktadır. Ege
denince akla gelen ilk turistik merkezlerden biridir. Antik Yunanlardan
günümüze kadar gelmiştir. Türklerin eline geçmeden önce Roma
İmparatorluğu’nun yönetimi altına girmiştir. Efes Antik Kenti, her yıl
hem yerli hem de yabancı turist akınına uğramaktadır. Kent içerisinde
bulunan tarihi yapıların her biri sadece bizim için değil, dünya mirası
açısından da çok kıymetlidir.
Efes Antik Kenti’ni Kim, Ne Zaman Kurmuştur?
O dönem kadın savaşçılar tarafından kurulduğu düşünülmektedir. Bu kadın savaşçılar “Amazon” adıyla bilinmektedir. Efes Antik Kenti’nin yaklaşık 8 bin yıllık bir geçmişe sahip
olduğu düşünülüyor. Efes Antik Kenti, Cilalı Taş Devri’nin en önemli
örneklerinden biridir. Günümüze kadar gelen nadide şaheserlerdendir.
Efes Antik Kenti'nde Yaşam Nasıldı?
Efes milattan önce 1000’li yıllarda göçmenlere ev
sahipliği yapmaktaydı. Çünkü o dönem bir liman kentiydi. Deniz yoluyla
bugünkü İzmir sınırına gelen göçmenler, ilk olarak Efes’e ulaşıyordu.
Ticari hayatın gelişmesinden dolayı göçmenlerin büyük bir kısmı Efes’te
kalıyor ve orada geçimlerini sağlıyorlardı. Günümüze kadar gelen Efes
kalıntılarının büyük bir kısmı, General Lisimahos döneminden kalmadır. General Lisimahos, Büyük İskender’in emri altında çalışan bir ordu komutanıydı.
Efes Antik Kenti’nin Mimarisi
Efes’in dikkat çeken en önemli özelliklerinden biri, bütün cadde ve sokakların birbirini dik açıyla kesmesidir. Bu mimarinin kurucusu Hippodamos’tur ve bu mimariye “Izgara Planı” adı verilmektedir. Kendi döneminde dünyanın en gelişmiş kentlerinden biri olan Efes, o günkü koşullara göre yüksek teknoloji ve ustaca beceri gerektiren mermer yapıtlar ile inşa edilmiş ve süslenmiştir. Bir dönem, Asya Eyaletine de başkentlik yapmıştır. O zamanki nüfusu tahminen iki yüz bin civarındadır. O zamanın şartlarına göre inanılmaz kalabalık bir nüfustur. Ancak bir süre sonra Efes büyük bir talihsizlik yaşamıştır. Şehrin zenginleşmesinde en büyük pay sahibi olan Efes Limanı dolmaya başlayarak, liman özelliğini kaybetmiştir. Ve bu durum, ticareti geriletmiştir. Bu krizi önlemek isteyen dönemin imparatoru Hadrian, dolan limanı birkaç kez yeniden boşalttırmıştır. Ancak kötü gidişata engel olamamıştır. Efes böylece hem limanını kaybetmiş hem de denizden uzak bir kent haline gelmiştir. Daha sonra milattan önce 1330 yılında, Efes Türklerin eline geçmiştir.Efes’in Nasıl Kurulduğunu Anlatan Yazıt
Efes’in günümüze kadar gelmiş kalıntıları, 8-9 kilometrelik bir bölgede hala varlığını sürdürmektedir. Her yıl dünyanın çeşitli bölgelerinden yaklaşık bir buçuk milyon turist, Efes’i ziyaret etmektedirEfes’in dünyaca ünlü olan eserlerinden bazıları şunlardır; Artemis Tapınağı, Celsius Kütüphanesi, Meryem Ana Evi, Yedi Uyurlar (Ashab – ı Kehf), İsa Bey Camii, Hadrian Tapınağı, Domitian Tapınağı, Serapis Tapınağı, Meryem Kilisesi, St. Jean Bazilikası, Yukarı Agora, Bazilika, Prytaneion (Belediye Sarayı), Mermer Cadde, Domitianus Meydanı, Magnesia Kapısı (Üst Kapı), Doğu Gymnasiumu, Herakles Kapısı, Mazeus Mitridatis Kapısı, Anıtsal Çeşme, Traianus Çeşmesi, Heroon, Yamaç Evler, Büyük Tiyatro, Saray Yapısı, Stadyum ve Gymnasium, Tiyatro Gymnasiumu, Liman Hamamı, Liman Gymnasiumu, St John Kalesi.
Efes’te Hristiyanlık Mirası
Hz. İsa’nın ölümünü takiben, havarileri Anadolu’da ve dünyada birçok yere dağıldılar ve Hristiyanlığı yaydılar. Bu havarilerden Aziz Yunanna’nın (Saint John) ve İsa’nın annesi olan Azize Meryem’in Efes’e geldiği ve burada yaşadığına inanılmaktadır. Bu sebeple, Efes şehri Hristiyan Hac Yolu üzerinde önemli bir mevkidir.Efes’in Gözden Düşmesi
Efes, Roma İmparatoru Hadrian tarafından limanı büyük çabalarla temizlendiği halde; denizden uzaklaşmaktan ve liman kenti olma özelliğini yitirmekten kurtulamamış ve bugünkü yerine gerilemiştir. Bizans ve Osmanlı İmparatorlukları zamanında varlığını sürdüren Efes Kenti, 16. Yüzyıl’a kadar yerleşim yeri olma özelliğini korumuştur. Ne var ki, yıldan yıla ihtişamını ve önemini kaybetmeye devam etmiştir.Efes Antik Kenti Giriş Ücreti Ne Kadar?
Efes günümüzde Türkiye’nin en çok ziyaret edilen 3 ören yerinden biridir. Son yıllardaki ziyaretçi sayılarına göre Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Efes Antik Kenti en çok ziyaret edilen müzelerdir.
Bütünüyle benzersiz bir kent
Eski efsanelere göre; Efes (Ephesus), Amazon adı ile bilinen kadın
savaşçılar tarafından kurulmuştur. İsminin, Ana Tanrıça kenti anlamına
gelen Arzawa krallığındaki bir kentten, Apasas’dan geldiği düşünülür.
Bütünüyle benzersiz bir kent
Eski efsanelere göre; Efes (Ephesus), Amazon adı ile bilinen kadın
savaşçılar tarafından kurulmuştur. İsminin, Ana Tanrıça kenti anlamına
gelen Arzawa krallığındaki bir kentten, Apasas’dan geldiği düşünülür.
Karyalılar ve Lelegler muhtemelen kentin ilk sakinleri arasındaydı.
Efsaneye göre, kent kâhinlerin tavsiyesi üzerine bir balık ve yaban
domuzunun rehberliğiyle gittikleri Kayster Nehri’nin denize döküldüğü
yerin kıyısında ikinci kez Atina kralı, Kodros’un oğlu Androklos
tarafından kurulmuştur. Öte yandan, arkeolojik veriler, bölgede MÖ 2.
binyılın sonlarına kadar yerli insanların yaşadığını gösterir. Bu yer,
büyük olasılıkla Hitit kaynaklarında geçen, Ayasuluk Tepesi ile
eşleştirilebilecek Arzawa’nın başkenti Apasa kentidir. Eğer bu varsayım
doğruysa, Ege, Miken ve Girit etkilerinden çok bahsedilmese de Hitit
İmparatorluğu ile yakın ilişkiler içinde olan bölgesel bir güç
beklentisinde olmalıyız. MÖ 100 yılı ve sonrasında Yunan etkisinde
gözlemlenebilir bir artış yaşanır. Yunan adasından gelen ilk
kolonicilerin Ege Denizi’nin doğu kıyısı boyunca, bugün Ionia (İyonya)
olarak adlandırılan bölgede yerleşmiş olmaları oldukça muhtemeldir.
Ionia kentleri, Ionia göçlerinin Efes liderliğindeki bir
konfederasyona katılmasından sonra gelişir. Lidya kralları döneminde,
Efes Akdeniz dünyasının en varlıklı kentlerinden biri haline gelir.
Lidya kralı Kroesus’un Pers Kralı Kyros tarafından yenilmesi, tüm Ege
kıyı şeridi üzerinde Pers egemenliğinin yayılımı için zemin hazırlar. 5.
yüzyılın başında, Ionia kentleri Perslere karşı ayaklandığında,
diğerlerinden hızlı bir şekilde ayrılmış ve böylece yıkılmaktan
kurtulmuştur. Efes, elli yıllık barış ve huzur dönemine girdiğinde MÖ
334 yılında Büyük İskender’in gelişine kadar Pers egemenliğinde
kalmıştır. Lysimakhos, karısı Arsinoe’den sonra Arsinoeia olarak
adlandırdığı kenti geliştirmek için kolları sıvar. Yeni bir liman,
Panayırdağ ve Bülbüldağ’ın yamaçlarına savunma duvarı inşa ederek, kenti
2,5 km güneybatıya taşır. MÖ 281 yılında, kent Efes adıyla tekrar
kurulur ve Akdeniz’in en önemli ticari limanlarından biri haline gelir.
MÖ 129 yılında, Bergama (Pergamon) kralı Attalos, tüm bölgeyi, bir
Asya eyaleti olarak Roma İmparatorluğu’na katmaları için krallığını
Romalılara miras bırakmış, onlar da bu vasiyetin şartlarından
faydalanmışlardır.
Efes kenti, Augustus dönemi ve sonrasında çok önemli bir ticaret
merkezi haline gelir. Tarihçi Aelius Aristides Efes’i Asya’da yer alan
en önemli ticaret merkezi olarak anlatır. Aynı zamanda Ege’deki ikinci
felsefe okuluyla, önde gelen politik ve entelektüel merkezlerdendir.
Fevkalade iyi iklimiyle Doğu ve Batı’nın buluştuğu ayrıcalıklı konumunun
keyfini çıkaran Efes, Artemis kültüne sahip olmanın önemine de
sahiptir. Artemision’un, kültsel önemi dışında, ekonomik bir rolü de
vardı. Bir banka, en önemli yerel arazi sahibi ve mülteciler için bir
sığınak olarak çok işlevli olması nedeniyle, giderek bir yatırım haline
gelmiştir.
1. yüzyıldan itibaren, Efes, Hıristiyanlığın tek tanrı inancını
yaymaya çalışan ve bu yüzden Roma zulmünden kaçıp sığınak aramaya
zorlanan müritlerce ziyaret edilmiştir. Yazılı kaynaklardan öğrendiğimiz
kadarıyla burası Aziz Paul’ün kentte 65’ten 68 yılına kadar üç yıl
kaldığı, ünlü vaazlarını verdiği ve dinleyicilerine tek Tanrı inancını
kucaklamalarını söylediği yerdir. 1. yüzyılın ilerleyen dönemlerinde
Evanjelik Aziz John - himayesindeki efsanevi Bakire Meryem ile birlikte –
Efes’e gelmiş ve sonunda Ayasuluk Tepesi’ne gömülmüştür. MS 2. yüzyıl
Efes’in altın çağına tanıklık eder. Özel vatandaşlar tarafından kamuya
ve Efes halkına sayısız onursal anıt bahşedilir. Efes, biri
Domitianus’un diğeri Hadrianus’un onuruna olmak üzere iki imparator
kültü tapınağı inşa etme ayrıcalığı kazanır.
3. yüzyılda Efes ve etrafındaki ülke Gotlar tarafından harap edilir.
Ayrıca, yaklaşık MS 270 yılında yaşanan şiddetli bir depremle tüm kent
yerle bir olur. O zamanlar, Artemis kültünün hala uygulandığı tapınağın
Gotik kavimlerce yok edilmesi ve deprem ileriki dini gelişim için ciddi
sonuçlar doğurmuştur. Tapınak 381 yılına kadar işlevini sürdürmeye,
tapınmaya devam edilmesine rağmen Efes insanları kurtuluşa dayalı dini
tasavvurlara yönelmiştir. Mısır tanrısı Serapis ve Hıristiyan İsa Mesih,
fazlaca büyümüş ve eski resmi kültlere daha popüler alternatifler
olmuşlardır.
MS 380 yılında İmparator I. Theodosius döneminde imparatorlukta
yaşayan herkese Katolik inanç dayatılmış ve paganizm ‘resmen’ ölmüştür.
Hıristiyanlığın yayılmasıyla yükselen bu yeni görünüş, çok tanrılı
kültün varlığına tanıklık eden tüm yapıların aşamalı olarak terk
edilmesine ve yerlerine Hıristiyan kiliselerinin inşa edilmesine yol
açar. 431 yılında Efes’te üçüncü Ekümenik konsülü gerçekleşir. Kent
merkezi kamusal yapıların, kiliselerin ve yaşam alanlarının kurulduğu
eski liman bölgesine taşınır. Bu alanda yaşam 14. yüzyıla değin sürer.
Ancak, 10. yüzyılın başında Ayasuluk Tepesi’nin zirvesi civarında ikinci
bir Bizans yerleşmesi gelişir. Güç ilişkilerinin değişimi 11. ve 13.
yüzyıllarda kendini gösterir. 1206’dan sonra Laskarid Hanedanı
egemenliği altında ilk kez daha uzun bir barış dönemi sağlanır. İtalyan
kaynaklarında adlandırıldığı gibi Efes/Ayasuluk ya da Altaluogo
yerleşmesinin merkezi Aziz John Bazilikası etrafına konuşlanır.
Nihayetinde 1304 yılında Efes Türklerin eline geçer, ancak Hıristiyan
haç yolculuğu için önemli bir merkez olmayı sürdürür ve Kutsal Topraklar
rotası üzerinde sayısız gezgin tarafından ziyaret edilir. Ekonomik
zorluklara rağmen, Efes/Ayasuluk önemli bir ticaret merkezi ve bölgesel
deniz gücü olarak kalır. Efes, Aydın şehzadelerinin de en önemli
limanıdır ve 1348 yılından sonra imparatorluklarının başkenti olmuştur.
Kent son refah yıllarını, 14. yüzyıl sonu ve 15. yüzyıl başında Selçuk
Emirliği Aydınoğullarının hükmünde geçirir. 1402 yılında kent Timur
emrindeki Moğolların saldırısına uğrar. Moğolların kenti terk etmesinden
sonra, emirlik tekrar kurulur. 20 yıl süren iktidar ilişkileri
sonrasında, Osmanlı, 1425 yılında kenti fetheder. Refah, 15. yüzyıl
boyunca devam eder. Fakat kısa süre sonra belirgin bir gerileme yaşanır.
Daha 17. yüzyılda, viran olmuş bu eski büyükşehirde, sadece 100 kişi
yaşamakta, sıtma insanların ve hayvanların arasında kol gezmektedir.
20. yüzyıla gelindiğinde, Menderes’in taşıdığı kum, ovayı 5 km kadar
genişletmişti. Efes terk edildikten ve yavaşça çökmeye başladıktan
sonra, eski görkemli yapıların yıkıntıları hammadde kaynağı sağlamış ve
bu yıkıntılar parçalanarak, tekrar kullanılmış ve işlenmiştir. Erken
modern dönemde gezi raporları ve eskizleri için Efes ve Ayasuluk
hakkında bilgi sağlayan bu muazzam yıkıntılar yolculuk eden sayısız
esnafın hedefi olmuştur. İlerleyen yüzyıllar boyunca yerleşme, birincil
olarak İngilizce ve Fransızca kaynaklarda gezginlerin betimlerinde
sıklıkla bahsedilmiştir. Avrupalı gezginler çoğunlukla antik
kalıntılarla ilgilenirken, Türk gezgin Evliya Çelebi, Türk
kalıntılarının en detaylı ve en iyi tanımını yapmıştır.
Yerleşmenin Tanımı
Geç dönem Efes antik kentinin güneydoğusuna konuşlanmış Çukuriçi
Höyük’te, MÖ 7. binyıla tarihlenen Prehistorik Dönem kalıntıları koruna
gelmiştir. Bu erken dönem yerleşmesi, yıkımından sonra terk edilmiştir.
Yerleşmenin şimdiye kadar tanımlanabilen bir sonraki kullanımı yaklaşık
1,500 yıl sonraya MÖ 4. binyılın ortalarına tarihlenir. Höyük, tekrar
terk edildiği Erken Bronz Çağına, MÖ 2500 yılına değin kesintisiz iskân
edilmiş olmalıdır. Çukuriçi Höyük, yalnızca Efes’in etrafında değil tüm
bölgedeki en eski yerleşmelerden biridir. Dahası, Anadolu ve Ege kültür
bölgelerinin kesiştiği konumu, Efes’e insanlığın tarihöncesinde yaşanan
birçok gelişme için olmazsa olmaz kapsamlı ilişkiler ve temaslar
oluşmasını sağlamıştır.
2008 yılında, Panayırdağ’ın kuzeydoğu terasında, surla çevrilmiş bir
konut alanı bulunmuştur. Beş adet konut yapısı kısmen kazılmıştır. Bu
yapılar Efes’te araştırılmış ilk Klasik Dönem konutlarıdır. En dikkat
çekici bulgu, 9 hektarlık bir yaşam alanını kaplayan kısmen iyi korunmuş
bir istihkâm duvarıdır. Kuzeydeki oldukça dik yamaçta Tanrıça Meter’in
taş tapınağı yer alır. Olasılıkla yamacın doğal bir koyun hala
görülebildiği kuzeybatısında bir liman yer almaktaydı. Panayırdağ’daki
Klasik-Erken Hellenistik yerleşme, tam da Lysimakhos’un kenti kurduğu
tarihe denk gelen MÖ yaklaşık 300 yılında yok edilmiş ve terk edilmişti.
Efes’te kentin Greko-Roma dönemine ait anıt ve yapıların çoğu
korunmuştur. MÖ 300 yılında Kral Lysimakhos’un egemenliğinde, kent
Hellenistik Dönem sur duvarıyla kuşatılır. Sur, denizden doğuya
özellikle iyi koruna geldiği Bülbüldağ’ın üzerinde 3 km kadar devam
eder.
Hellenistik kent, dikdörtgen ızgara bir plana sahiptir. Kentin üst
kısmında dinsel merkezlerle birlikte, başlıca kamusal ve yönetimsel
anıtları içeren Devlet Agorası, aşağı kısımda ise büyük ticari pazaryeri
olan Tetragonos Agora yer alır. Ayrıca, Hellenistik Döneme tarihlenen
ancak Roma İmparatorluk Döneminde tamamen tekrar düzenlenen Büyük
Tiyatro gibi anıtsal yapılar da bulunur. Efes’in doğal koyu, 2. yüzyıl
öncesinde Bergama kralı II. Attalos tarafından limana dönüştürülmüştür.
Efes hiç şüphesiz altın çağını, Asya Roma eyaleti başkenti olduğu
Roma Döneminde yaşamıştır. Özellikle Augustus döneminde uygulanan inşa
planıyla kentin görünümünde kökten bir değişim yaşanır. Efes’in evrensel
Akdeniz pazarına katılması, yabancı tacirlerin akın edişi ve lüks mal
talepleri ticari faaliyetlerin muazzam boyutlarda artmasına sebep olur.
MS 1. yüzyılın son çeyreğinde, Efes limanı gelişerek, Ön Asya’nın en
önemli limanlarından biri haline gelir. Altıgen biçimli havza, gemi
barınakları, iskeleler, ambarlar ve dükkânlarla çevriliydi. Efes’in ana
girişindeki merkezi liman kapısı, devasa liman yunağı, gezginlere kente
girmeden önce temizlik ve rahatlama olanağı sağlardı. Liman caddesinin
sonunda son ilaveleri MS 2. yüzyılda yapılan Büyük Tiyatro yer alır.
Ticari tesisler ve mallar kentin ticaret merkezi Tetragonos Agora’nın
etrafında düzenlenmiştir. Kuretler Caddesi’ni zengin biçimde süslenmiş
konut yapıları, çeşmeler, hamamlar, salonlar, dükkânlar ve onursal
anıtlar çevreler. Cadde MS 2. yüzyılın ilk çeyreğinde Roma senatörü Ti.
Julius Celsus Polemaeanus’un mezarı üzerine inşa edilmiş bir anıt olan
Celsus Kitaplığı’na doğru aşağıya yol verir. Kuretler Caddesi’nin batı
bitiminde yer alan Yamaç Evleri, Efes’te yaşayan üst sınıfın yaşam
tarzını yansıtan olağanüstü bir örnektir. 4000 metrekareyi kaplayan
yoğun yerleşim alanı Bülbüldağ’ın kuzey yamacının eteklerinde yer alır.
Bu müstakil konut birimleri yamaçlar üzerinde ikişerli gruplar halinde
düzenlenmiştir. Mozaikler, duvar resimleri ve mermer panellerle
süslenmiş bu evler, Roma İmparatorluk Dönemi kentinin toplumun sofistike
üst tabakasının yaşam tarzını gün yüzüne çıkarır. Tiberius döneminde
inşa edilmiş evler, büyük bir depremle yok olduğu 3. yüzyıla kadar
kullanılmıştır.
Büyük Tiyatro’nun devasa yapısı Panayırdağ yamacı üzerindeki
yerleşmenin batısına bakar. Kentsel odak noktası ve meclis yeri olması
gibi işlevleri yüzünden kent altyapısı için çok önemliydi. Yaklaşık
25.000 kişilik tiyatro, İmparatorluk Döneminde tamamlanmıştır. Tiyatroda
sadece kültürel aktiviteler sahne almazdı. Aynı zamanda gladyatör
oyunları ve en azından ekklesia (Halk Meclisi) için Efes halkının
buluşma yeriydi. Bu işleviyle, Aziz Paul misyonuna karşı gümüşçülerin
ayaklanışını anlatan Yeni Ahit’te de bahsedilmiştir. Bugünkü görünümünü,
büyük oranda Geç Roma Döneminde Bizans sur duvarıyla birleştirildiği
onarımlara bağlıdır.
Büyük Efes Stadyumu kentin kuzeyinde, Panayırdağ’ın kuzeybatı yanı
çıkıntısının dibinde yer alır ve 3 hektarlık bir alanı kaplar. Stadyumun
anıtsal olarak büyümesi olasılıkla Nero zamanında yaşanmıştır. Vedius
Gymnasiumu, stadyumun kuzeyinde yer alır. Birçok Efes gymnasiumu gibi,
bu da simetrik olarak düzenlenmiş, doğu-batı boylamı ekseninde uzanan
hamam ve palaestra (gymnasiumlarda güreş ve beden eğitimi yapılan bölüm)
ile birlikte hamam-gymnasium kompleksi şeklindedir.
Diğer bir önemli öğe ise Roma Nekropolü’dür. Bülbüldağ’ın kuzeybatı
yamacı ve Efes limanının kuzeyi ve güneyinde yerleşir. Öteki nekropoller
Panayırdağ’ın kuzeyi ve doğusu, Bülbüldağ’ın kuzeydoğu yamacı ve
Efes’in yukarı kasabasının dışında yer alır. Hellenistik Dönemde
kurulmuş fakat Augustus döneminde tamamen tekrar inşa edilmiş yukarı
kasabaya Yukarı Agora hâkimdir. Oldukça büyük meydan merkezinde,
sütunlarla çevrili, olasılıkla Dea Roma ve Julio-Claudian
imparatorlarından birine adanmış küçük bir tapınak inşa edilmiştir. Batı
bitimde Domitianus için İmparator kültü tapınağı yer alırken, kuzey
taraf, Bouleuterion ve Hestiaia ile birlikte Prytaneion gibi bir dizi
kamusal yapıyla doludur. Güney bitim ise alay yolu ve sadece temsili bir
çeşmenin kazıldığı, diğerlerininse jeolojik çalışmalardan bilindiği
başka kamusal yapılar içerir. Doğuya doğru yukarı kasabanın tüm arazisi
Geç Hellenistik Dönemden Erken Bizans Dönemine kadar tarihlenen yaşama
alanlarıyla kaplıdır.
Efes kentine su, çeşitli su kemerleriyle taşınır. Bu hayli gelişmiş
Roma inşa ve mühendislik tekniklerinin tanıkları hala Efes
mahallelerinde görülebilmektedir.
Kentin doğusunda, 1,5 km’lik bir uzaklıkta, Efes’in ana kült merkezi
ve Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olan Artemis Tapınağı (Artemision)
yer alır. Arkeolojik araştırmalar yerleşmede MÖ 8. yüzyıldan Geç Antik
döneme kadar üst üste bir dizi tapınak ve mabedin varlığını
göstermiştir. Tapınağın iki ana yapı evresinden bahsetmek gerekir. MÖ
560 yılı civarında, ilk inşa çalışmaları büyük mermer dipteros (Arkaik
Artemis Tapınağı, Yunan mimarisinin dönüm noktası) üzerinde
başlamıştır. MÖ 356 yılında Arkaik tapınağın yıkılmasından sonra yüksek
bir platform üzerinde 118 sütunlu yeni bir tapınak yükselmiş, MÖ 4.
yüzyılda anıtsal sunak eklenmiştir. Artemis Tapınağı MS 3. yüzyılda
deprem felaketi ve Got kavimlerinin saldırılarıyla yok olmuştur. Kısmen
tekrar inşa edilmiş, parçalanmadan önce MS 4. yüzyılın sonlarına kadar
kullanılmıştır. Devasa mermer bloklar yakınında yer alan Aziz John
bazilikasını ayağa kaldırmak için kullanılmıştır.
Tapınağın yaklaşık 180 metre batısında Artemision’un temenosu
(tapınağı çevreleyen kutsal alan) içindeki bir yapı Artemis Tapınağı
çevresindeki kutsal alanın bir parçası olarak görülebilir. Son kazı
çalışmaları, yapının açıkça tanrıçayı onurlandıran festivallerin
(Artemisia) yapıldığı bir Odeion olduğunu göstermiştir. Bu anıtın inşası
MS 1. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenebilir. Erken dönem kazılarından
olduğu kadar yazılı kaynaklardan da temenosun çeşitli kamusal ve özel
yapılarla kaplanmış olduğu bilinmektedir. Bugün bu yapılar metrelerce
toprakla doludur.
Efes Piskopos Kilisesi, Meryem Kilisesi ve Ayasuluk üzerindeki
Vaftizhane ve Hazinesi ile anıtsal bir bazilika olan Aziz John
Bazilikası Efes’te iyi bilinen Bizans yapı kompleksleridir. Bu
kompleksin ana binası, MS 6. yüzyılda İmparator Justinianus zamanında
inşa edilmiştir. Ancak inşa çalışmaları 10.-12. yüzyıl Orta Bizans
Dönemine dek sürmüştür. Meryem kilisesi İmparator Hadrianus’un imparator
kültü tapınağının güney ucundaki salona inşa edilmiştir. Bu yapıda MS
431 yılı Konsülü gerçekleşmiştir. Piskopos kilisesi geç 4. Yüzyıldan Geç
Bizans Dönemine (14. yüzyıl) kadar çeşitli yapı evreleri geçirmiştir.
En azından 6. yüzyıl ve sonrasında bazilika Efes piskoposluğu olarak
hizmet vermiştir. Orta Çağ boyunca, kilise mezarlığı olarak
kullanılmıştır. Efes’te çok sayıda kilise ve şapel vardır. Akdeniz
dünyasındaki en önemli Hıristiyan haç merkezlerinden biri olmuştur.
Bülbüldağ’ın kuzey yamacındaki Aziz John Mağarası’nda en olağanüstü
duvar resimlerinden biri yer alır. Mağarada, biri diğerinin üzerinde
dört boyalı yüzey fark edilebilir. Mağaraya adını veren sahne batı
duvarda yer alır ve yanlarında belirgin bir şekilde Grekçe yazıtlarla
Aziz Paul ve Aziz Thekla yerel efsanesini anlatır.
Bir diğer ilgi çekici Hıristiyan anıtı Panayırdağ’ın batı yamacında
yer alan Yedi Uyurlar mağarasıdır. Kuruluşu, doğal ana kaya üzerine
Hıristiyan mezar kompleksi inşa edildiği MS 3. yüzyıla değin uzanır. Bu
mezarların üzerine erken 5. yüzyılda, İmparator II. Theodosius döneminde
biri anıtsal diğeri hizmet amaçlı iki kilise yapılmıştır. Bu
mezarların, Yedi Uyurlar’a ait olduğu düşünülmüş ve imparatorluk evinin
emriyle bir Hıristiyan kültü yerleştirilmiştir. Yedi Uyurlar, yeniden
dirilme için bir model olarak hizmet etmiş ve kült kurumu Theodosius’un
dini politikasında bir dönüm noktası olarak algılanmalıdır. Mezarlık ve
kiliseler kısa sürede önemli bir haç merkezi haline gelmiş ve bu rolünü
Orta Çağda da devam ettirmiştir. Anıtın popülerliği ve şöhreti Orta Çağ
boyunca Haçlıların yazıtlarında da dile getirilmiştir.
Başka bir önemli alan, Ayasuluk Tepesi’nin etrafı ve batısındaki
bölgedir. Bu yerleşme özellikle Orta Çağ’da 14. ve 15. yüzyıllar için
esas kaynak olmuş, Aydınoğulları Beyliği, Anadolu Selçuklu Devleti ve
Osmanlı İmparatorluğu arasındaki geçiş dönemi olarak kabul görür.
Ortaçağ yerleşmesi tahkimat için gerekli güvenliğin de sağlandığı
Ayasuluk Tepesi’ne konuşlanmıştır. Efes/Ayasuluk’un genişlemesinin
olasılıkla ilk kez 14. yüzyılda yaşandığı tahmin edilmektedir. Yerleşme
merkezinin akropolis tepesinde yer almaya devam ettiği, sivil alanların
ise batıdaki düzlükte – ki burası eski Efes Artemis kutsal tapınağın
üstü- konuşlanmış olduğu varsayılmaktadır. Bu yerleşmeden geriye sadece
taş anıtlar korunmuştur. Dayanıksız ahşap malzemeden yapılan konut
yapıları günümüze kadar ulaşamamıştır.
Aydınoğullarının inşa planı, orijinalinde olasılıkla kent mahallesi
sakinleri için ayrılan cami, mescit, hamam gibi yapıları içerir. Hiç
şüphesiz en önemli yapı bazilika formunda kutsal bir yapı olan İsa Bey
Camii’dir. Bu dönem boyunca antik ve Bizans gelenekleriyle yenilikçi
Türk ögelerin bir araya getirildiği yeni bir mimari düzen
geliştirilmiştir.
Dünya Mirası
Türkiye’nin batı Ege kıyısında uzanan Efes antik kenti, Neolitik
Dönem Çukuriçi Höyük’ten, Orta Çağ yerleşmesi Ayasuluk’a kadar iskan
edilmiştir. Uzun geçmişi boyunca ihtiyaçlar ve alışkanlıklar
doğrultusunda birkaç kez yer değiştirmiştir. Bu nedenle yaklaşık 1600
hektarı kaplayan bu geniş yerleşim alanı, bugün Prehistorik, Arkaik,
Hellenistik, Roma ve Bizans, Selçuk, Aydınoğulları, Osmanlı ve çağdaş
dönemler gibi insanlık tarihinin tüm önemli aşamalarının kalıntılarını
sergilemektedir. Kent, bütün tarihi dönemlerde Ege Denizi ve Orta
Anadolu arasındaki iletişimde ve ticarette önemli bir rol oynamıştır.
Zaman içinde Efes, etrafını saran zengin doğal kaynaklar ve tarımsal
üretim için bereketli topraklarıyla etrafını saran bölgenin merkezi
haline gelmiştir. Tarihi süreç boyunca Efes bölgesinin aşamalı olarak
alüvyonla dolması nedeniyle, üst üste binen büyük tabakalar yoktur ancak
aksine farklı yerlerde çeşitli yerleşmeler görülmektedir.
Roma ve Geç Antik dönem Efes kenti, çağdaş dönemlerde üzerine yapı
inşa edilmeyen antik dünyanın tek mega kentidir. Bu yüzden Efes
arkeolojik yerleşmesi, antik dönemdeki kent yaşamı olgusunu çalışmak
için benzersiz bir olanak sunar. Bu olağanüstü ve münferit kanıtların
korunması sağlam bir dünya mirası için önemli katkılar sağlar.
Dahası Efes, din tarihi için de muazzam bir örnek teşkil eder. Efes
Artemis kültü, Antik dünyanın en etkili ve en önemli kültlerinden
biridir. Tanrıçanın kendisine tüm Akdeniz bölgesi ve ötesi boyunca
(kuzey hudutlarında) tapınılmış, hacı kitleleri Efes kentini ve sevgili
tanrıçalarının mabedini ziyaret etmişlerdir. Hıristiyan geleneğindeki
yüksek mevkili kişilerin Efes’te kalması nedeniyle (efsane ya da
gerçek), kent Geç Antik Dönem ve Orta Çağ boyunca günümüze kadar süren
bölgeler üstü büyük bir hac yerleşmesi haline gelmiştir. Son olarak,
benzersiz mimari konsepti ve güçlü Bizans gelenekleriyle İsa Bey
Camii’nin inşa edilmesi ve Efes’te Müslüman ve Hıristiyan hacıların
birleşme yerleri olması yerleşmenin diğer belirgin özellikleridir.
Efes’in benzersiz özelliklerine diğer bir örnek liman çevresidir. Üç
kapı, kentten altıgen biçimli dalgakıranla ve birbirine bitişik iskele,
gemi barınakları ve ambarlar ile temsili sütunlu caddeyle çevrelenmiş
liman havzasına açılır. Daha MS 2. yüzyılda havza geniş bir kanalla
denize bağlanmış ve bu tünel 3. yüzyılda daraltılmıştır. Kanalın her iki
yanı da MS 3. yüzyıldan 5. yüzyıla kadar değişen tarihlere sahip mezar
yapılarıyla kuşatılmıştır. Efes’in hemen yakınındaki çevrede kanal ve
Küçük Menderes (Kaystros) Nehri boyunca ilave liman havzaları için
farklı yerler mevcuttur. Bu yapılar dış limanlar olarak hizmet
görmüştür. Yapay bir liman havzası, kanal, birkaç farklı ilave dış liman
ve bitişiğinde bir nekropolün bir arada olması antik dünyada eşi
benzeri olmayan bir şeydir.
Görünürdeki mimari kalıntıların çoğu tarihi bağlamları, sanatsal
işçiliği, kentsel yararlılıkları kadar bilimsel kaynak olarak önemli
olası nedeniyle de benzersizdir. Münferit anıtların özgün değerlerinin
yanı sıra bu yapı toplulukları bir araya gelerek bir Roma kent planı ve
Türkiye ya da Akdeniz’in herhangi bir yerinde bulunamayan bir korunma
durumuna sahip bağımsız iç bölgesiyle Efes, daha eşsiz bir tarihi anıt
oluşturur. Bu nedenle, Doğu Akdeniz’deki çok iyi koruna gelmiş Roma
binalarının en geniş koleksiyonuna sahip Efes arkeolojik yerleşmesinin
haklı olarak tüm varlıklarıyla anıtsal bir kent olduğu iddia edilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder